9 Kasım 2009 Pazartesi


   
  Dost

Genç adamın biri,
Dermiş babasına her
 gün;
'Benim de dostlarım var, sendeki dost gibi'
Baba, itiraz eder,
Olmaz öyle çok dost, hakikisi
Belki bir, belki iki,
Fazlasını bulamazsın gerçek, hakiki...
Devam eder durur konuşma...
Aralarında başlar bir tartışma,
Karar verirler bir sınava,
Dostun hakikisini anlamaya...
Bir akşam bir koyun keserler,
Ve koyarlar çuvala.
Baba der ki oğluna,
'Hadi al bu çuvalı, şimdi götür dostuna'.
Çuvaldan kanlar damlamakta,
Sanki öldürmüşler de bir adamı,
Koymuşlar çuvala,
Dıştan böyle sanılmakta.
Delikanlı sırtlar çuvalı,
Gider en iyi bildiği dostuna,
çalar kapıyı.
O dost, bakar ki bir çuval,
hem de kanlı,
Kapar hızla kapıyı delikanlının suratına,
Almaz içeri arkadaşını,
Böylece tek tek dolaşır delikanlı,
Kendince tanıdığı, sevdiği dostlarını.
Ne çare, hepsinde de sonuç aynıdır.
evlat geriye döner.
Ama içten yıkılır...
Babasına dönerek; haklıymışsın baba ' der.
Dost yokmuş bu dünyada ne sana, ne de bana.
Baba 'hayır Evlat 'der, benim bir dostum var bildiğim.
Hadi, çuvalı alda bir kerede git ona.
Genç adam, çuvalı sırtlar tekrar.
Alnından ter, çuvaldan kanlar damlar...
Gider, baba dostuna. Kabul görür, sevinir.
O dost, delikanlıyı alır hemen içeri.
Geçerler arka bahçeye.
Bir çukur kazarlar birlikte,
Çuvaldaki koyunu gömerler adam diye,
Üzerine de serpiştirirler toprak.
Belli olmasın diye dikerler sarımsak...
Genç adam gelir babasına;
'Baba, işte dost buymuş' diye konuşunca,
Babası; 'daha erken, o belli olmaz daha.
Sen yarın git O'na, çıkart bir kavga,
Atacaksın iki tokat, hiç çekinmeden ona,
işte o zaman anlaşılacak, dostun hakikisi.
Sonra gel olanları anlat bana...'
Genç adam, aynen yapar babasının dediğini,
Maksadı anlamaktır dostun hakikisini,
babasının dostuna istemeden basar iki tokadı!
Der ki tokadı yiyen DOST;
'Git de söyle babana, biz satmayız Sarımsak tarlasını böyle iki tokada'!


5 Kasım 2009 Perşembe

Tüm Ayrılıklara Dair



Çok geç mi oldu? Denesek bir kez daha diyorum içimden;
Yada dışımdan.
Her ne haltsa,
İstiyorum işte;
Yeniden denesek diyorum.
Sen ve ben,
Eskisi gibi,
Birbirimize
Bakıp da gülsek,
Mutlu olsak,
Sarılsak
Hiç kopmamacasına…
Denesek diyorum bir daha…
Şımara şımara gelsem yanına,
Yaralarına tuz bassam;
Senin olsam sadece, kolun kanadın…
Yine seni ölesiye sevdiğimi söylesem
Ve sensizliğin adına 'ölüm' desem;
Döner misin, gelir misin?
Çok geç mi oldu?
Denesek diyorum bir daha!
Bir daha martısı olduğum deniz gözlerinin
Kıyısına konup da düşüversem suyuna...
Kalsam ve taş olsam.
Bir daha çıkmayacak,
Çıkarılamayacak 'batık' gibi
Derinliklerinde duruversem!
Suyundan kana kana içsem.
Yanına gelip de
Kulaklarına fısıldasam en güzel şarkıları,
Sana şiirler okusam
Ve dokunsam dudaklarına…
Denesek diyorum bir daha…
Yanaklarımın üzerinden
Boncuk boncuk süzülen
Ve tenimi ıslatan 'yağmurdan' içip bana
'aşkım' der misin?
'Seni özledim' deyip de
Dolanır mı kolların boynuma?
'Canım' diyerek sarılır mısın?

Orhan TURAN

















3 Kasım 2009 Salı

Sizin diye bildiğiniz evlatlar gerçekte sizlerin değildirler
Onlar kendini özleyen Hayat'ın oğulları ve kızlarıdır
Sizin aracılığınızla dünyaya gelmişlerdir

Onlara sevginizi verebilirsiniz ama düşüncelerinizi asla
Çünkü onların kendi düşünceleri vardır
Onların vücutlarını çalabilirsiniz ama canlarını asla
Çünkü onların canları geleceğin sarayında oturur ve sizler düşüncelerinizde bile orayı ziyaret edemezsiniz
Kendinizi onlara benzetmeye çalışabilirsiniz ama onları kendinize benzetmeye çalışmayın hiç
Çünkü hayat ne geriye gider ne de geçmişle ilgilenir


Halil CİBRAN